Fırkayı Naciye-Hak Yolda Olanlar Kimlerdir?

Rasûlullâh ﷺ şöyle buyuruyor:
وَإِنَّ هذهِ الْمِلَّةَ سَتَفْتَرِقُ عَلَى ثَلاثٍ وَسَبْعِينَ فِرْقَةً ثِنْتَانِ وَسَبْعُونَ فِي النّارِ ووَاحِدَةٌ فِي الجنَّةِ وَهِىَ الجمَاعَةُ
اﻫ
Manası: Bu ümmet, yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yetmiş ikisi cehennemde ve biri cennette olacaktır. O da cemaat’tir. Cemaat’in manası, sevad-ı azam, yani ümmetin çoğunluğudur. Başka bir rivayette sevad-ı azam hariç hepsinin cehennemde olacakları bildirilmektedir. Yani 72 fırkanın çoğunluğunun inancı bozuktur. Sevgili Peygamberimiz ﷺ , bu ümmette görüş ayrılığı olacağını ve bu ümmetin gruplara ayrılacağını, bu gruplardan bir grup hariç diğer hepsinin cehennemde olacağını bildirmiştir. Yine Allâh Rasûlü ﷺ , o bir grubu diğerlerinden nasıl ayırt edeceğimizi de bildirmiştir. Bahsedilen fırka sevad-ı azamdır, yani ümmetin çoğunluğudur.

Allâh Rasûlü’nün ﷺ zamanından bu zamana kadar ümmet-i Muḥâmmed’in çoğunluğu İslâm Dini’nin temeline ait olmayan bazı meselelerde görüş ayrılığına düşmüş olsalar dahi inancın aslı bakımından doğru yoldadırlar.

Onların hepsi Allâh’ın tek olduğuna inanırlar ve Allâh’ı yaratılmışlara benzemekten tenzih ederler. Onlar Allâh’ı hacimden, yönden, sınırdan ve mekândan tenzih ederler. Onlar, ister cisim ister amel olsun her şeyin yaratıcısının Allâh olduğuna; kulun amellerinin de kulun yaratması ile değil Allâh’ın yaratmasıyla olduğuna ve kulun ancak kesbi olduğuna inanırlar. Kulun kesbi ise, irâdesini ve kastını bir fiili yapmaya yönelttiğinde, Allâh’ın, bu fiili o an onda yaratmasıyla gerçekleşendir. Hepsinin inancı şudur: Hiçbir şey Allâh’ın dileği, ilmi ve kudreti olmaksızın var olmaz. Bir şeyin var olması, Allâh onun varlığını dilemediyse imkânsızdır. İyilik ve kötülük Allâh’ın dilemesi ve takdiri iledir. Allâh, müjdeleyici ve uyarıcı olarak Peygamberler göndermiştir. Onların ilki, Efendimiz Âdem aleyhisselâm, sonuncusu da Efendimiz Muḥammed’dir ﷺ . Peygamberler, Allâh’ın seçkin kullarıdır. Küfürden, büyük ve kıymet düşürücü küçük günahlardan; aynı şekilde alçaltıcı başka hususlardan ve insanları kendilerinden uzaklaştıracak hastalıklardan korunmuş olmak gibi Peygamberlerin kendilerine mahsus sıfatları vardır. Yine ümmetin çoğunluğu cennet ve cehenneme; her ikisinin şu an var olduklarına ve sonsuz olarak kalıcı olduklarına inanırlar. Ümmetin çoğunluğu; dirilişi, şefaati, haşri, hesabı, azabı ve İslam Dini’nde sabit olan diğer meseleleri kabul etmiştir. Bunları kabul etmeyenler ancak, sayıları ümmetin çoğunluğuna nazaran az olan ve ümmetin çoğunluğundan ayrılarak cehennem azabını hak edenlerdir.

Ayrılığa düşmüş olan gruplardan biri, Allâh’ı cisimlerin sıfatları ile vasıflandıran mücessimelerdir. Onlar, Allâh’a hacim, yer, uzuv, hareket, değişiklik, duygulanmak, yukarı çıkmak, aşağı inmek ve yaratılmışların başka sıfatlarını da isnat ederler; böylece de tevhid dairesinden çıkar ve küfre düşerler. Mürci’e ve kaderiyye fırkaları da ayrılığa düşmüş olanlardandır.

Allâh Rasûlü ﷺ onlar hakkında şöyle buyurmuştur:
صِنْفَانِ مِنْ أُمَّتِى لَيْسَ لَهُما فِي الإِسلامِ نَصيبٌ الْمُرْجِئَةُ والقَدَرِيَّةُ
اﻫ
Manası: Ümmetimden iki sınıf vardır ki onların İslâm’dan bir nasibi yoktur: Mürci’e ve kaderiyye. (İmam Tirmizi)Mürci’e, geçmiş zamanda ortaya çıkmış ve sonradan kaybolmuş olan bir gruptur. Onlar, İslâm dinine zıt bir söz söylerlerdi; “İmanlı olana günah zarar vermez.” derlerdi, yani ne kadar günah işlerse işlesin mü’minin ahirette bundan dolayı hesaba çekilmeyeceğini iddia ederlerdi. Böylece onlar dini yalanladılar ve İslâm dairesinden çıktılar.

Kaderiyye’ye gelince, Ebu Davud, “Sunen” adlı kitabında Allâh Rasûlü’nün ﷺ onlar hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
لِكُلِّ أُمَّةٍ مَجُوسٌ ومَجُوسُ هَذِهِ الأُمَّةِ الّذينَ يَقُولونَ لا قَدَرَ مَنْ مَاتَ مِنْهُمْ فَلا تَشْهَدُوا جَنازَتَهُ وَمَنْ مَرِضَ مِنْهُمْ فَلا تَعودُوهُمْ وَهُمْ شِيعَةُ الدَّجَّالِ
ــ أي مُناصِرُوه ــ وَحَقٌّ علَى اللهِ أَنْ يُلْحِقَهُمْ بِالدَّجالِ اﻫ
Manası: Her ümmetin mecusi’si vardır. Bu ümmetin mecusileri ise ‘Kader yoktur.’ diyenlerdir. Onlardan biri ölürse, cenazesine katılmayın, hasta olursa ziyaretine gitmeyin. Onlar Deccal’in yardımcılarıdır. Allâh’ın onları Deccal’e ilhak ettirmesi haktır.
Kaderiyyeler bazı konularda kaderi, yani Allâh’ın takdirini inkâr ederler. Âlimler “Herhangi bir şey Allâh dilemeden takdir etmeden var oldu.” diyenin İslam dininden çıktığını söylemişlerdir.

Cemaat-i Müslimin’den ayrılan başka bir grup da haricilerdir. Onlar, büyük günah işleyenin İslam dininden çıktığını söylerler; hatta tek bir meselede dahi olsa şeriate göre hüküm vermeyen hâkimleri -ki bu hâkimler buna helal demedikleri halde- onları kâfir sayarlar. Halkı da aynı şekilde itham ederler- ister onlara uysunlar ister uymasınlar –onlara karşı baş kaldırıp savaşanlar hariç- kâfir sayarlar. Buna dayanarak da Müslümanların kanını ve malını helal kılarlar. Bu da asırlar boyunca çeşitli fitnelere sebep olmuştur.

Hicri üçüncü yüzyılda sapık fırkalar fazlalaştı. Allâh-u Teâlâ o asrın sonuna doğru biri Arap ve biri Arap olmayan iki imam gönderdi. Arap olan, Ebul-Hasan el-Eşari’dir. Arap olmayan ise, Ebu Mansur el-Maturidi’dir. Bu iki imam ve kendilerinden sonra gelen öğrencileri, deliller ve kanıtlarla sapık gruplara karşı çıkmışlardır. Böylece sapıklık ehli zayıflamış ve yenik düşmüştür. Bundan dolayı Ehl-i Sünnet bu iki imama isnat edilmiş ve “Ehl-i Sünnet, Eşariler ve Maturidilerdir.” denmiştir. Bu iki imam zamanından bu zamana kadar ümmetin çeşitli ilim dallarındaki âlimlerine baktığımızda -Allâh’a ḥamd olsun ki- ya Eşari ya da Maturidilerdir. Sevgili kardeşlerim, Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿يَا أَيُّها الّذِينَ ءَامِنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِى اللهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى المؤمِنِينَ﴾
Manası: Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allâh öyle bir kavim getirir ki, Allâh onları sever, onlar da Allâh’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllüdürler. (El-Mâ’ideh suresi, 54. ayet)İmam Hâkim, “Mustedrak” adlı eserinde bu ayet-i kerime indiğinde Rasûlullâh’ınﷺ elini Ebu Musa el-Eşari’ye uzatarak –mealen- “Bu senin kavmindir, ey Ebu Musa.” dediğini rivayet etmiştir.

İmam Kuşeyri de şöyle demiştir: “Ebul-Hasan el-Eşari’nin tabileri, onun kavmidir.”
İmam Ahmed ve İmam Hâkim’in sahih bir senetle rivayet ettikleri bir hadiste Allâh Rasûlü ﷺ , Fatih Sultan Mehmed’i -Allâh ona rahmet eylesin- övmüştür. Fatih Sultan Mehmed -Allâh ona rahmet eylesin- bilindiği gibi Maturidi idi. Allâh Rasûlü ﷺ , doğru inanca karşı çıkan birini hiç över mi!?. Vallâhi hayır, övmez. İşte bu iki haber, Eşarilerin ve Maturidilerin hak ve doğru olduklarına işaret eder. Bu iki yüce imama uyan yeryüzünün farklı bölgelerdeki milyonlarca Müslümanın şahitliği de yeterlidir. Zira Şafiilerin çoğunluğu, Malikilerin hepsi, Hanbelilerin fazilet sahibi olanları ve bazı Hanefiler Eşaridirler.

Hanefilerin çoğunluğu ve bazı Şafiiler de Maturididirler. Bugün dünyanın doğusundan batısına kuzeyinden güneyine müslümanlar ya Eşaridir ya da Maturidi. Vütün bozuk grupların sayısı 150 milyonu geçmez. Ama ehlisünnet 1.5 milyara yakındır. Hepsi İslâm dinin temelinde birbirine uygundurlar; ayrılığa düşmezler. Zira onların temeli; sahabelerin, tabiinin ve onlara doğruca uyanların temeline uygundur. Allâh’tan dileriz ki, bizleri bu yüce iki âlimin, İmam Eşari ve İmam Maturidi’nin akidesi olan Ehl-i Sünnet vel-Cemaat’in akidesinde sabit kılsın ve bizlere bu inanç üzerinde ölmeyi nasip eylesin.

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir